onur ilter

Kömür Tozu

10/07/2018

Almanya’da 6 Aralık Aziz Nikolaus günü, çocuklar gece ayakkabılarını temizleyip kapının önüne bırakıyor; Aziz Nikolaus da o ayakkabıların içine şeker, çikolata ve hediyeler bırakıyor.

 

5 Aralık gecesi erken yatıyorum, içimde durmak bilmeyen bir sıkıntı var, uyursam geçer diye düşünüyorum çünkü uyurken her şey geçiyor. Birkaç karabasan, bolca kâbus; sürekli uyanıyorum.

 

İnanışa göre Aziz Nikolaus tek başına değil yardımcısı Krampus ile birlikte geliyor. Krampus, bazı yerlerde adı ve görünümü biraz daha farklı tasvir edilse de uzun boylu, tüm bedeni kıllarla kaplı, dev toynaklı, sırtına koca bir sepet yüklenmiş, ağzı burnu kömür tozu kokan bir şeytan. Aziz Nikolaus hediyelerini bırakırken Krampus benimsediği garip adalet anlayışına bağlı kalarak çocukların çoraplarını ve ayakkabılarını kömür, kül ve çalılarla dolduruyor ardından yaramazlık yapan çocukları sırtındaki koca kömür sepetine atıp cehennemde yemek üzere götürüyor, bazen de yanında getirdiği su dolu bir kovanın içinde boğarak öldürüyor.

 

Krampus’un dev pençeleri ve boynuzları o gece kabuslarımı dolduruyor. Krampus bir girdabın içinden bana doğru bakıyor sürekli, beni uyarıyor sanki, geliyorum der gibi. Sonra o girdap bir fırtınaya dönüşüyor, yıldırımlar düşüyor dört bir tarafa; koca avcunun içine bir çocuk başını alıyor, pençesiyle ağzını aralıyor ve kömür dolduruyor gırtlağından içeri. Kömür yıldırımların ışığıyla parlıyor çocuğun ağzına doldukça, burnundan kara dumanlar çıkıyor çocuğun, öksürüyor; o öksürdükçe Krampus kül kül içine sızıyor çocuğun. Çocuk havaya yükseliyor, o yükseldikçe Krampus çocuğun boğazından ciğerlerine kaçıyor. Çocuk havada asılı kalıyor bir an; sonra ben de dahil her şey, yatağım, örtüler, kitaplar, lambalar, halı, duvarlar, parkeler, fotoğraflar, her şey üst üste binip iç içe geçiveriyor ve çocuğun üzerine doğru çökmeye başlıyor hızla.

Uyanıyorum.

 

Söylenene göre Krampus’u alt etmenin bir yolu var; Krampus içkiyi çok seviyor. Bu nedenle 5 Aralık gecesi “schnapps” adı verilen içkiden içip koşuyor gençler; zira Krampus kendisine bu içkiden verenlere bulaşmıyor. Bu koşuya Krampuslauf yani Krampus Koşusu deniyor. Gözlerimi kapıyorum, sanki gözlerim beni kapıyor, beni kapıp İstanbul’a atıyor. Ananemden kalma beyaz, ahşap ayaklı, ince metal kaplı geniş bir masanın başındayım. Önümde iki kutu bira, bir paket sigara, ağzına kadar dolu bir küllük. Dışarıda kar yağıyor, kar yağdıkça sessizlik çöküyor her yere sanki. Parkenin aralıklarından bir duman sızmaya başlıyor sonra, ne olduğunu anlayamıyorum. O sırada bir tık sesi geliyor mutfaktan.

 

Ensemden soğuk bir ter damlası akıyor tam omurlarıma doğru.

 

Mutfağa bakmak için sarı işlemeli mavi koltuktan bir adım atıyorum, ayak bileğim uyuşmuş sanki sendeliyorum. Mutfağın ışığı yanıyor; hem sarı hem kırık beyaz bir ışık, çay bardakları ve kupalarla dolu eski ahşap dolabın raflarına vuruyor, her rafın altında karış karış gölge kuruyor. Parkelerin aralıklarından sızan duman yükselip o gölgelere doğru menderesler çiziyor. Gölgeler büyüyor, her yer gölge kaplanıyor; mutfak lambası iki göz gibi karanlığın içinden bana bakıyor. Bir adım geri atıyorum, masaya çarpıyor bacağım, elimle bir şeyler arıyorum. Bira kutusu geliyor avcuma, tutup fırlatıyorum mutfağa doğru. Bira kutusu havada iki takla atıp gölgenin içine düşüyor. Hiç ses gelmiyor, sanki hiç yere düşmüyor o kutu; diğer kutuyu da alıp atıyorum can havliyle. Sanki o kutu omzumdan tutup çekiyor beni o karanlığa.

 

Öğlene doğru birden uyanıyorum.

 

Ayakkabılarımın içinde çikolatalar var, telefonumda mesajlar; içim çok huzursuz. Ablamla konuşuyorum, “hiç uyumadım” diyor, “çok huzursuzdum sürekli kabuslar gördüm”. “Ben de” diyorum, “ben de uyuyamadım, sürekli uyanıp durdum, ağladım sanki uykumda”.

 

O 5 Aralık gecesi sanki Krampus uykuma giriyor, benim kâbusum ablamı uyandırıyor. 6 Aralık günü iki kutu bira var bir masanın üzerinde, yastık kenarlarında kömür tozu, bir kalem, birkaç buruşuk kağıt; ayakkabılarım tertemiz içinde sarı, kırmızı, yeşil, mavi, renk renk çikolatalar. Berlin’de yağmur yağıyor.

7 Aralık günü, 8 yıl sonra eve, İzmir’e dönüyorum.

 

 

 

Onur Ilter

 

 

© Berlin, 2019

This website is not using any cookies 🍪